-
1 fena
fena [-ɑː] schlecht (z.B. Wetter, Nachrichten); böse (z.B. Lage, Dinge); Mensch schlecht, böse, übel;fena değil! nicht übel!;-i fena etmek jemandem Übelkeit verursachen; vor den Kopf stoßen;-e fena gelmek jemandem schlecht, übel erscheinen; Essen jemandem nicht bekommen;fena gitmek Geschäfte schlecht gehen;fenasına gitmek jemanden verdrießen, ärgern; es tut jemandem leid;fena halde sehr, furchtbar;fena kalpli böse, bösartig;fena kokulu übel riechend;fena olmak sich schlecht fühlen; aufgeregt werden;-i fenaya çekmek Wort usw übel auslegen
См. также в других словарях:
fena etmek — 1) (birini) kötü davranmak 2) (birini) kötü bir duruma düşürmek Bu koku beni fena etti … Çağatay Osmanlı Sözlük
fena — 1. sf., Ar. fenāˀ 1) İyi nitelikte olmayan, kötü Rüşvet aslında fena şeydir fakat daha fenası rüşvet ayıplığını kaybetmişliktir. B. Felek 2) Üzücü Bu savaş yılları o kadar fena ve ağır felaketler öğretmişti ki... H. E. Adıvar 3) İstenilen ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
temas etmek — 1) (bir şeye) dokunmak, değmek Etrafımda uçları birbirine temas etmiş hilallerden müteşekkil bir daire vardı. Ö. Seyfettin 2) (bir şeye) değinmek, sözünü etmek, bahsetmek Şiiri iyi okuyanlarla fena okuyanlar arasındaki esaslı farka temas ettik. Y … Çağatay Osmanlı Sözlük
perişan etmek — 1) dağıtmak, düzenini bozmak 2) acınacak duruma getirmek Sonra, fena ruhlu güzel yüzün de insanı perişan eden sihrini de inkâr etmeyeceğim. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
tevkif etmek — tutuklamak Yalnız şu var ki müttefik kuvvetleri küçük bahanelerle durmadan Türkleri tevkif ediyor, cezalara çarptırıyor ve bazen de müttefik merkezlerinde fena hâlde dövüyorlardı. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
İMATE — Ölü hale getirmek. Öldürmek. Fena etmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FENAFİRRESUL — (Fenâ fir resul) Tas: Bütün varlığını Hazret i Peygamber in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
sarmak — i, ar 1) Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek 2) Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek Ordu düşmanı sardı. 3) Dolayında yer almak 4) Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
batmak — nsz, ar 1) Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek Sonra hani bir gemimiz batmıştı. S. F. Abasıyanık 2) Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu. Ö. Seyfettin 3) İflas etmek 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
REDD — Geri döndürmek, kabul etmemek, çevirmek, def etmek. * Bir şeyin karşılığını icra etmek. * Sözü selâset ve talâkatla eda edemeyip harfleri geri çevirerek konuşmağa sebep olan dilin tutukluğuna denir. * Cerhetmek. * Kötü ve fena şey … Yeni Lügat Türkçe Sözlük